Ü Harfi

 

FELSEFE SÖZLÜĞÜ

Ü

Üç Evre Yasası: Pozitivizmin kurucusu Comte’un insan zihni, insan düşüncesi, bilim ve toplum için öngördüğü üç aşamalı evrim ya da gelişme yasası.

Comte tarafından ifade edilen gelişme sürecindeki birinci evre, 1- Teolojik evredir. Be evrede hakim olan zihniyet, doğada varolan şeyleri büyük ölçüde insan zihninin kendisiyle analoji içinde düşünen ve dolayısıyla doğal fenomenlere, bizim onlara karşı olan tepkilerimize özgü duygu ve iradi faaliyetler yükleyen bir zihniyettir. Bu evrede düşünce animistik ve antropomorfik olma eğilimi sergiler; herhangi bir şeyin varoluşuna ilişkin açıklama ona yüklenen amaç ya da tin aracılığıyla olur. Öyleyse, “nasıl” ve “niçin”, dolayısıyla da açıklamayla temellendirme arasında bir ayırım yapamama teolojik bilincin en önemli özelliğidir. Dünya bu bakış açısından tinsel bir düzen olarak görülür. Şeylerin harekete geçirici, canlıcı güçleri aynı zamanda onları davrandıkları gibi davranmaya sevkeden etkin güçler olarak değerlendirilir. Bütün fenomenler kişileştirilirken, her süreç bir eylem olarak düşünülür.

Teolojik evrenin kendi içinde, Comte’un yasasına göre alt-bölmeleri vardır. a) Fiziki nesnelerin kendi duyguları ve amaçları olan canlı varlıklar olarak görüldükleri fetişist evre. b) Plüralistik canlıcılığın aşamalı bir basitleştirilmesinden sonra, tanrıların fenomen öbeklerini ya da sınıflarını yöneten görünmez güçler olarak tasarlandıkları politeistik evre. c) Bütün güçlerin artık evreni yaratıp yönettiğine inanılan tek bir Tanrı’da toplandığı monoteist evre.

2- Comte’un entellektüel ilerleme ve özgürlük yasası olarak sunmuş olduğu üç evre yasasının ikinci evresi, meta fizik evredir. Burada animistik düşünme eğilimi ortadan kalkar. Bundan böyle söz konusu olan şey, doğayı canlandırmaktan ziyade, fikirleri ve kavramları şeyleştirmek; rüzgara duygu ve denize amaç yüklemek yerine, kavramlara taşın, toprağın gerçekliğinden daha az olmayan bir gerçeklik yüklemektir. Özler, potansiyel güçler ya da doğalar, kendinde kaim varlıklar olarak, evrenin nüfusuna katkı yapar ve bu varlıklara, daha önce tinlere izafe edilmiş olan nedensel bir etkinlik yüklenir. Burada yine, teologların görünmez tanrılarının yerini, doğal dünyadaki düzeni belirleyen temel güç olarak logos ya da akıl alır. Burada metafizikçi şeylerin gerçek nedenlerini sadece akıl yürütme yoluyla açıklayabileceğine inanır. Zorunlu varlık dediği Tanrı’nın varoluşu için, filozof apaçık doğrulardan yola çıkan tümdengelimsel olarak oluşturulmuş kanıtlar getirir.

Metafiziksel evrenin sonunun başlangıcına, realizm ile nominalizm arasındaki tümel kavramların statüsüyle ilgili kavgayla erişilir. Nitekim, nominalizmin baskın çıkmasının ardından gelen evre, 3- Pozitif evredir. Başka bir deyişle, bu evreye tümel kavramların statüsüyle ilgili tartışma benzeri kavga ve problemler, bu evrede sahte ve yararsız problemler oldukları gerekçesiyle bir kenara atıldığı ve pozitif bilimin tek başına insan bilgisinin tümünü meydana getirdiğine inanıldığı zaman ulaşılır. Bu evrede açıklamadan, empirik hipotezler ya da gözlemlenebilir fenomen sınıfları arasındaki sabit ilişkileri betimleyen yasaların sağladığı açıklama anlaşılır. Kabul edilebilir “nedensel bağlantılar” fenomen sınıfları arasındaki doğrulanabilir korelasyonlardır. Burada aklın görevi, bilimsel hipotezlerin kendileri arasında geçerli olan mantıksal ilişkilerin izini sürmektedir yalnızca.

Comte’a göre, teolojik evrede düzen militarist bir düzendir; metafizik evrede ise hukuki düzen güç kazanır. Pozitif evre ise, endüstri toplumu evresidir.

Üçlemecilik: Hıristiyan teolojisinde Tanrının doğasının, töz bakımından bir, kişi ya da cisimleşme bakımından üç olduğunu öne süren anlayış. Bu öğretinin temelinde gerçekten varolanın tümel olduğunu, tikellerin tümelden dolayı, tümel sayesinde varolduğunu savunan Platoncu realizm ve Hıristiyanlar Hz. İsa’nın tanrılığını ve kutsal kitapta geçen Kutsal tanrısallığını, çoktanrıcılığın saçmalıkları düşmeden koruma arzusu bulunur. Bu inanca göre, Tanrı birdir, fakat Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak üç şekilde görünür.

Üretim: Sosyal ve yaşamın temelinde bulunan bir olgu olarak insani ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetleri elde etmek amacıyla gerçekleştirilen faaliyetler bütünü; yeni bir mal ya da hizmetin yaratılmasını sağlayan etkinlikler toplamı. Bu bağlamda, toprağı ekmek suretiyle belirli birtakım ürünler yetiştirmeye tarımsal üretim; sınai birtakım girdiler kullanmak suretiyle, endüstriyel ürünler meydana getirmeye sınai üretim; zihin gücü ve emeği harcayarak entellektüel bir ürün ya da eser meydana getirmeye de zihinsel üretim adı verilir.

Söz konusu üretim sürecinde, insan emeğinin tamamlayıcısı olarak kullanılan nesnelere; üretim sürecine doğrudan ya da dolaylı olarak katılan kendileriyle üretimin yapılabildiği doğal ya da insan eseri her türlü araç, nesne ve teknik bilgiye üretim araçları denmektedir. Bu üretim araçlarıyla insan emeğinin meydana getirdiği bütünlüğe, üretim araçları ile bu araçları kullanabilen, bilgi, üretim deneyimi ve iş alışkanlıklarına sahip insan emeğinin meydana getirdiği bütünlüğe üretim güçleri adı verilir.

Öte yandan, bir toplumda insan bilincinden bağımsız olarak varolan maddi ilişkilere, üretim faaliyeti sırasında insanlar arasında kurulan ilişkilerin tümüne, üretim, mübadele ve zenginliğin dağılımı sürecinde oluşan ilişkilere üretim ilişkileri denir. Buna mukabil, hayatın idamesi için gerekli olan sosyal ve fiziki ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak ürünlerin elde edilmesi yöntemine, Marksist terminolojide, toplumsal evrimin tek tek her aşamasında, toplumun bir durumunu ifade eden üretim güçleri ile üretim ilişkilerinden meydana gelen bütüne üretim tarzı denmektedir.

Üstyapı: Tarihsel maddecilikte, bir toplumun ekonomik yapısını yansıtan, hukuki, siyasi, ideolojik ve kültürel sistemlere verilen ad.

Hukuki ve siyasi sistemlerin kendiliğinden gelişmediğini öne süren maddeci görüş, siyasal sistem (devlet aygıtı) ile ideolojik sistemden (hukuki, eğitimsel, kültürel, dini sistem) oluşan ve belli bir iktisadi temele dayanan bütün olarak üstyapı terimini, bu sistemlerin bir toplumun ekonomik yapısındaki gelişmelerine bağlı olduğunu belirtmek için bulmuştur.

Ütopya: İdeal ya da yetkin toplum. İdeal bir toplum düzeni ya da yönetim biçimi ortaya koyan tasarım.

Bilinen ilk ütopya örneği, Platon’un Devleti ve Yasalarıdır. Platonun bu eserlerinde olduğu gibi, bazı düşünürler, uygulamadaki düzeni anlamında ütopyalar geliştirmişlerdir. Bu düşünürler, içinde yaşadıkları toplumsal düzenin iyileştirilemeyeceği ne inandıkları için, gerçekleşme şansı çok fazla olmayan, ideal hatta düşsel bir toplum düzeni tasarlamışlardır. Bu çerçeve içinde düşünür, insanlar için her bakımdan ideal olduğuna inandığı, yetkin bir toplumsal düzen tasarlar ve insanın, dolayısıyla da toplumun kurtuluşunun, ancak bu ideal düzen yaşama geçirildiği takdirde mümkün olduğunu savunur. Başka bir deyişle, uygulamadaki toplum düzeni, bu ideal ve yetkin toplum düzenine göre şekillenmelidir. Ne var ki, söz konusu ideal ve yetkin toplum düzeninin hayata geçirilme şansı pek fazla olmadığı için. o bir ütopya olarak kalır.

Buradan da anlaşılacağı üzere, bir Ütopya karşısında, şu tavırlardan biri ya diğeri sergilenebilir: 1- Bir ütopyanın, ideal bir toplum düzeni ortaya koyduğu için, gerçek bir değeri vardır ve tanı olarak hayata geçirilemese bile, ona bir şekilde yaklaşmak mümkündür. 2- Bir ütopyanın, ideal bir toplum düzeni oluşturduğu ve varolan toplum düzenlerine değer biçerken kullanılacak bir standart sağladığı için, gerçek bir değeri vardır, bununla birlikte, bu ideal düzeni tam olarak hayata geçirmek bir yana, gerçekte ona yaklaşabilmek bile söz konusu olamaz. 3- Ütopyalar, gerçekleşme şansı hiç olmayan, gerçekdışı, idealist ve bundan dolayı da değersiz şemalardır.

Ütopyacılık: Toplum kuramı veya siyaset teorisinde, mükemmel bir toplum modeli veya tasarısını temele alan yaklaşım; sadece daha iyi değil, fakat yetkin bir toplum düzeni inşa etmeyi amaçlayanların, söz konusu düşünce deneyini. veya salt düşüncede yaratılan yetkin toplum düzenini varolan aktüel düzeni dönüşüme uğratmak için kullananların inanç ve tavırları.

Belli birtakım akli ve ahlâki ilkelere, insan ve tarih konsepsiyonlarına dayanarak ya da birtakım teknolojik imkanlar tasarlamak suretiyle, insani varoluşun mümkün en iyi şeklini gerçekleşmesini sağlayacak alternatif dünyalar ortaya koyan eleştirel ve yaratıcı bir düşünce olarak ütopyacılık, sosyal eşitsizliği, cinsel baskıyı, ekonomik sömürüyü ve benzeri diğer baskı ve hakimiyet formlarını aşmayı amaçladığı için, statükoyu şiddetle eleştirir.

Düşünce tarihinin belli başlı ütopyaları İdeal Devletiyle Platon, Güneş Ülkesiyle Tommaso Campanella, Utopya’sıyla Thomas More, ve Yeni Adands’iyle F. Bacon tarafından ortaya konmuştur. Kişilerin ya da filozofların ütopik davranmalarına, Ütopya yazmalarına yol açan birtakım nedenler vardır. Bu nedenlerin başında, elbette ki, her şeyden önce, 1- Filozofun ya da entellektüelin, dünya ya da dünyalar yaratma ihtiyacı gelir. Bu bağlamda, bir ütopya oluşturma, kağıt üzerinde bile olsa, bir bakıma tanrısal bir faaliyettir. Ütopyacılığın başka bir nedeni, 2- Toplumu ve varolan toplumsal kurumları tümüyle mahkum etme ve aşma arzusudur. Rousseau, Marx ve Engels bu tür bir ütopyacılığın temsilcileri olarak görülebilir. Burada, tasarlanan ideal toplum düzeni, temel amaç varolan toplum düzenini mahkum etmek olduğu için, varolan toplum düzeninin tam karşıtı bir toplum düzeni olmak durumundadır.

Ütopik düşüncenin temelinde, nihayet 3- Toplumsal uyum ve düzenle ilgili tüm doğruların bilindiği, bu bilgilerin aktarılarak, gerçek ve yetkin bir toplum düzeninin kurulabileceği inancı ve iyimserliği bulunur. Ütopyacı literatürün her şeyden önce sosyolojinin gelişmesine, ahlâki düşüncenin ilerlemesine ve insan doğasının daha iyi anlaşılmasına büyük katkısı olmuştur.

 

 
 
Bugün 11 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol